A - I n f o s

a multi-lingual news service by, for, and about anarchists **
News in all languages
Last 40 posts (Homepage) Last two weeks' posts Our archives of old posts

The last 100 posts, according to language
Greek_ 中文 Chinese_ Castellano_ Catalan_ Deutsch_ Nederlands_ English_ Français_ Italiano_ Polski_ Português_ Russkyi_ Suomi_ Svenska_ Türkçe_ _The.Supplement

The First Few Lines of The Last 10 posts in:
Castellano_ Deutsch_ Nederlands_ English_ Français_ Italiano_ Polski_ Português_ Russkyi_ Suomi_ Svenska_ Türkçe_
First few lines of all posts of last 24 hours | of past 30 days | of 2002 | of 2003 | of 2004 | of 2005 | of 2006 | of 2007 | of 2008 | of 2009 | of 2010 | of 2011 | of 2012 | of 2013 | of 2014 | of 2015 | of 2016 | of 2017 | of 2018 | of 2019 | of 2020 | of 2021 | of 2022 | of 2023 | of 2024 | of 2025

Syndication Of A-Infos - including RDF - How to Syndicate A-Infos
Subscribe to the a-infos newsgroups

(tr) Turkey, Yeryuzu Postasi: Bir Örgütlenme Kuramı Olarak Anarşizm - Colin Ward (ca, de, en, fr, it, pt)[makine çevirisi]

Date Wed, 22 Oct 2025 08:43:41 +0300


Colin Ward'un yazısının Radikal Perspektif tarafından yapılan çevirisini paylaşıyoruz. ---- Anarşizmi bir örgütlenme kuramı olarak tanımlayarak kasıtlı bir paradoks ortaya attığımı düşünebilirsiniz: Zira 'anarşi'yi tanım gereği örgütlenmenin zıttı olarak görebilirsiniz. Oysa, aslında 'anarşi' yönetimden yoksunluğu, otoritenin yokluğunu ifade eder. Otorite ve yönetim olmadan toplumsal örgütlenme olabilir mi? Anarşistler, bunun mümkün olduğunu ve hatta arzu edilir bir durum olduğunu iddia ederler. İddia ettiklerine göre, toplumsal sorunlarımızın temelinde yönetim ilkesi yatar. Sonuçta, savaşları hazırlayan ve yürütenler hükümetlerin ta kendisidir, siz onlarda savaşmaya ve bedelini ödemeye mecbur bırakılsanız bile. Korktuğunuz bombalar, karikatüristlerin anarşistlere yakıştırdığı bombalar değil, hükümetlerin sizin cebinizden harcayarak kusursuzlaştırdığı bombalardır. Ne de olsa, varsılların toplumsal varlıklar üzerindeki kontrolünü, bunları yoksullarla paylaşmak yerine ellerinde tutmalarını sağlayan yasaları yapan ve uygulayanlar hükümetlerdir. Ne de olsa, insanların hayatlarının büyük bir kısmında başkası için çalışmasını sağlayan şey, bunu sevdikleri ya da işleri üzerinde kontrol sahibi oldukları için değil, tek geçim kaynakları olarak gördükleri için yapan otorite ilkesidir.

Savaşları hazırlayan ve yapanların hükümetler olduğunu söyledim ama elbette sadece hükümetler değil - çünkü en mutlak diktatörlüğün bile gücü, yönetilenlerin sessiz onayına bağlıdır. İnsanlar neden yönetilmeyi kabul eder? Bu sadece korku yüzünden değildir; milyonlarca insanın küçük bir politikacı grubundan korkacağı ne olabilir ki? Bunun nedeni, yönetenlerle aynı değerlere sahip olmalarıdır. Yönetenler de yönetilenler de otorite, hiyerarşi ve güç ilkelerine inanır. Bunlar, siyasal ilkenin özellikleridir. Devlet ile toplumu her zaman birbirinden ayıran anarşistler, insanların ortak bir ihtiyaç veya çıkar temelinde bir araya geldiği her yerde görülebilecek olan toplumsal ilkeye bağlıdır. Alman anarşist Gustav Landauer'a göre, "Devlet, bir devrimle yok edilebilecek bir şey değil, insanların arasındaki bir durum, belli bir ilişki biçimi, bir insan davranış şeklidir; biz onu, başka ilişkiler kurarak, farklı davranarak yok ederiz."

Açıkça görülecektir ki, en az iki çeşit örgütlenme mevcuttur. Birincisi, size zorla kabul ettirilen, yukarıdan idare edilen örgütlenme türüdür; ikincisi ise aşağıdan işleyen, sizi hiçbir şeye zorlayamayan ve katılmakta veya kendi haline bırakmakta tamamen özgür olduğunuz bir türdür. Anarşistlerin, tüm insan örgütlenme biçimlerini, insanların beğenmedikleri takdirde ayrılabileceği ve kendi örgütlenmelerini kurabileceği tamamen gönüllü bir birlikteliğe dönüştürmek isteyen insanlar olduğunu söyleyebiliriz. Bir zamanlar, o uçarı ama faydalı küçük kitap olan Parkinson Yasası'nı incelerken, anarşist bir örgütlenme kuramının arkasındaki dört ilkeyi ifade etmeye çalışmıştım: bunların (1) gönüllü, (2) işlevsel, (3) geçici ve (4) küçük olması gerektiğini.

Gönüllü olmaları gerektiği apaçık ortadadır. Zira, üyeliğin mecburi olduğu örgütlenmeleri savunacaksak, bireysel özgürlük ve sorumluluktan yana olmamızın hiçbir manası yoktur.

Tam olarak bu yüzden işlevsel ve geçici olmalıdırlar, çünkü kalıcılık, bir örgütlenmenin 'damarlarını sertleştiren', onu kendi varlığını sürdürmek konusunda bir çıkar çatışmasına sürükleyen ve asıl işlevini değil, yöneticilerin çıkarlarını gözetmeye iten etkenlerden biridir

Tam olarak bu yüzden küçük olmalılar; çünkü küçük, yüz yüze gruplarda örgütlenmelerde var olan bürokratikleşme ve hiyerarşik eğilimlerin gelişme olasılığı en düşüktür. Ancak zorluklarımız tam da bu son noktadan kaynaklanıyor. Eğer küçük bir grubun anarşik bir şekilde işleyebileceğini kabul edersek, örgütlenmenin gerekli olduğu, ancak çok daha büyük ölçekte olması gereken tüm toplumsal işlevler sorunuyla karşı karşıya kalırız. 'Peki,' diyebiliriz, bazı anarşistlerin yaptığı gibi, 'eğer büyük örgütlenmeler gerekliyse bizi hesaba katmayın. Onlarsız olabildiğince idare ederiz.' Bunu söyleyebiliriz, tamam, ancak anarşizmi bir sosyal felsefe olarak yaygınlaştırıyorsak, toplumsal gerçekleri göz ardı etmek yerine hesaba katmalıyız. 'Geniş ölçekli işlevlerin, küçük işlevsel gruplar tarafından örgütlenebilecek işlevlere nasıl bölünebileceğini ve bu grupları federal bir şekilde nasıl birbirine bağlayabileceğimizi bulalım' demek daha iyidir. Geleceğin toplumsal örgütlenmesini tasarlayan klasik anarşist düşünürler, iki tür toplumsal kurum düşünmüşlerdi: bölgesel birim olarak, 'komün' (Fransızca bir kelime olup 'bucak' veya Rusça'daki 'soviet' kelimesinin orijinal anlamına eşdeğer kabul edilebilir, aynı zamanda eski ortak toprak işleme köy kurumlarına dair çağrışımlar da taşır); ve endüstriyel örgütlenme birimi olarak sendika veya işçi konseyi (sendikalizm teriminden gelen bir başka Fransızca kelime). Her ikisi de, yaşamın daha büyük işleri için birbirleriyle federal bir şekilde birleşecek, ancak özerkliklerini koruyacak küçük yerel birimler olarak tasarlanmıştı; biri bölgesel olarak, diğeri ise endüstriyel olarak birleşecekti

Sıradan siyasi deneyimdeki, Proudhon ve Kropotkin tarafından ortaya konan federatif ilkeye en yakın şey, Amerikan federal sistemi yerine İsviçre federal sistemi olacaktır. İsviçre siyasi sistemine methiyeler düzmek istemesek de, İsviçre'nin 22 bağımsız kantonunun başarılı bir federasyon olduğunu görebiliriz. Bu, benzer birimlerin, küçük hücrelerin bir federasyonudur ve kanton sınırları dilsel ve etnik sınırları keser, bu sayede diğer birçok başarısız federasyonun aksine, konfederasyona bir veya birkaç güçlü birim hakim değildir. Çünkü Leopold Kohr'un 'Ulusların Parçalanması' (The Breakdown of Nations) adlı kitabında belirttiği gibi, federasyonun sorunu birleşme değil, bölünmedir. Herbert Luethy ülkesinin siyasi sistemi hakkında şöyle yazar:

"Her Pazar, onlarca komünün sakinleri sandık başına giderek memurlarını seçer, harcama kalemlerini onaylar veya bir yol ya da okulun inşa edilip edilmeyeceğine karar verirler; komün işlerini hallettikten sonra kanton seçimleri ve kanton meselelerine ilişkin oylamalarla ilgilenirler; son olarak... federal meseleler hakkında kararlar gelir. Bazı kantonlarda, egemen halk hala Rousseauvari bir şekilde toplanarak ortak çıkar konularını tartışır. Bu eski meclis biçiminin, turistik bir cazibe merkezi olarak belirli bir değere sahip dindar bir gelenekten ibaret olduğu düşünülebilir. Eğer öyleyse, yerel demokrasinin sonuçlarına bakmaya değer.

Bunun en basit örneği, dünyanın en yoğun ağına sahip olan İsviçre demiryolu sistemidir. Büyük maliyet ve zorluklarla, kâr getiren bir proje olarak değil, halkın iradesi olduğu için en küçük yerleşim yerlerinin ve en uzak vadilerin ihtiyaçlarına hizmet edecek şekilde inşa edilmiştir. Bu, çetin siyasi mücadelelerin bir sonucudur. 19. yüzyılda, 'demokratik demiryolu hareketi', küçük İsviçre topluluklarını, merkezileşme planları olan büyük şehirlerle karşı karşıya getirmiştir.

Ve eğer İsviçre sistemini, hayranlık uyandırıcı bir geometrik düzenlilikle tamamen Paris merkezli olan ve bu yüzden tüm bölgelerin refahı veya çöküşü, yaşamı veya ölümü başkentle olan bağlantısının kalitesine bağlı olan Fransız sistemiyle karşılaştırırsak, merkeziyetçi bir devlet ile federal bir ittifak arasındaki farkı görürüz. Demiryolu haritası bir bakışta okunması en kolay olanıdır, ancak şimdi onun üzerine ekonomik faaliyet ve nüfus hareketini gösteren bir harita ekleyelim. Endüstriyel faaliyetin tüm İsviçre'ye, hatta ücra bölgelere bile yayılması, ülkenin toplumsal yapısının gücünü ve istikrarını açıklar ve o korkunç 19. yüzyıl sanayi yığılmalarını, gecekondularını ve köksüz proletaryasını engellemiştir."

Bütün bunları, söylediğim gibi, İsviçre demokrasisini övmek için değil, anarşist sosyal teorinin kalbinde yer alan federal ilkenin siyaset bilimi ders kitaplarında kendisine verilenden çok daha fazla ilgiyi hak ettiğini göstermek için alıntılıyorum. Sıradan siyasi kurumlar bağlamında bile benimsenmesi, çok geniş kapsamlı bir etkiye sahiptir. Bir diğer anarşist örgütlenme kuramı ise, kendiliğinden oluşan düzen kuramı olarak adlandırabileceğimiz şeydir: ortak bir ihtiyaç olduğunda, bir grup insanın deneme-yanılma, doğaçlama ve deney yoluyla kaosun içinden bir düzen evrimleştireceğini; bu düzenin, dışarıdan dayatılan her türlü düzenden daha kalıcı ve ihtiyaçlarıyla daha yakından ilişkili olacağını savunur.

Kropotkin, bu kuramı insanlık tarihi ve sosyal biyolojiye ilişkin gözlemlerinden türetmiştir; bu gözlemler onun 'Karşılıklı Yardımlaşma' (Mutual Aid) adlı kitabına kaynaklık etmiştir. Bu kuram, devrimci durumların çoğunda, doğal felaketlerden sonra kendiliğinden ortaya çıkan geçici örgütlenmelerde veya mevcut bir örgütlenme biçiminin veya hiyerarşik otoritenin olmadığı her türlü faaliyette gözlemlenmiştir. Bu kavrama, Edward Allsworth Ross'un aynı adlı kitabında 'Toplumsal Kontrol' adı verilmiştir. Ross, kurumsallaşmış bir otoritenin yardımı olmadan, örgütlenmemiş veya gayriresmî önlemlerle düzenin etkin bir şekilde korunduğu 'sınır' toplumlarından örnekler vermiştir: "Sempati, sosyallik, adalet duygusu ve öfke, uygun koşullar altında, kendi başlarına gerçek, doğal bir düzen, yani tasarımsız veya yapay olmayan bir düzen oluşturabilir."

Bu kuramın işleyişine ilginç bir örnek, savaştan önceki on yılda Londra'daki Peckham'da, mesleklerinin geri kalanı gibi hastalıkları incelemek yerine, sağlığın ve sağlıklı davranışın doğasını araştırmayı amaçlayan bir grup hekim ve biyolog tarafından kurulan 'Pioneer Sağlık Merkezi'ydi. Bunu yapmanın yolunun, ailelerin üye olduğu ve periyodik tıbbi muayeneleri kabul etme karşılığında bir aile üyeliği aboneliğiyle yüzme havuzu, tiyatro, kreş ve kafeterya gibi çeşitli imkanlardan yararlanabildiği bir sosyal kulüp kurmak olduğuna karar verdiler. Sadece tavsiye veriliyor, tedavi uygulanmıyordu. Geçerli sonuçlar çıkarabilmek için Peckham biyologları, arzu ettikleri gibi hareket etmekte ve isteklerini ifade etmekte özgür olan insanları gözlemleyebilmeleri gerektiğini düşündüler. Bu yüzden hiçbir kural veya lider yoktu. Kurucu Dr. Scott Williamson, 'Otorite sahibi olan tek kişi bendim ve onu da herhangi birinin otorite kullanmasını engellemek için kullandım' demiştir. İlk sekiz ay boyunca tam bir kaos hakimdi. Bir gözlemciye göre, 'ilk üye ailelerle birlikte, koca bir Londra sokağını kullanır gibi tüm binayı kullanan bir disiplinsiz çocuk kalabalığı geldi. Tüm odalarda holiganlar gibi çığlık atıp koşarak, ekipmanları ve mobilyaları kırarak herkesin hayatını çekilmez hale getirdiler.' Ancak Scott Williamson, 'huzurun yalnızca çocukların, karşılarına konulan çeşitli uyaranlara verdikleri tepkilerle sağlanması gerektiği' konusunda ısrar etti ve 'bir yıldan kısa bir süre içinde kaos, çocuk gruplarının her gün yüzdüğü, paten kaydığı, bisiklete bindiği, spor salonunu kullandığı veya bir oyun oynadığı, ara sıra kütüphanede kitap okuduğu bir düzene dönüştü... koşuşturma ve çığlıklar geçmişte kalmıştı.

Aynı türden olgunun daha çarpıcı örnekleri, suça eğilimli veya uyum bozukluğu olan çocuklar için kendi kendini yöneten, cezalandırıcı olmayan topluluklar kuracak kadar cesur veya kendine güvenen kişiler tarafından rapor edilmiştir: August Aichhorn ve Homer Lane bunlara örnektir. Aichhorn, Viyana'da, 'Yoldan Çıkmış Gençlik' (Wayward Youth) adlı kitabında anlattığı ünlü kurumu yönetiyordu. Homer Lane ise, Amerika'daki deneylerinden sonra Britanya'da 'The Little Commonwealth' adını verdiği, suça eğilimli gençlerden oluşan, erkek ve kız çocuklarının bulunduğu bir topluluk kuran kişiydi. Lane, 'Özgürlük verilemez. Çocuk tarafından keşif ve icatla alınır' derdi. Howard Jones'un belirttiği gibi, bu ilkeye sadık kalarak, 'çocuklara yetişkin dünyasının kurumlarından kopyalanmış bir yönetim sistemi dayatmayı reddetti. The Little Commonwealth'ın kendi kendini yöneten yapısı, yavaş ve sancılı bir şekilde çocukların kendileri tarafından, kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere evrimleşti.

Anarşistler, 'lidersiz gruplara' inanırlar ve bu ifade size tanıdık geliyorsa, bu bir paradokstan kaynaklanmaktadır: 'lidersiz grup tekniği' olarak bilinen şey, savaş sırasında İngiliz ve Amerikan ordularında liderleri seçme aracı olarak benimsenmiştir. Askeri psikiyatristler, lider veya takipçi özelliklerinin yalıtılmış olarak sergilenmediğini öğrenmişlerdir. Onlardan birinin yazdığı gibi, bu özellikler 'belirli bir sosyal duruma göre değişir - liderlik durumdan duruma ve gruptan gruba farklılık gösterir.' Veya anarşist Mihail Bakunin'in yüz yıl önce ifade ettiği gibi, "Ben alırım ve veririm - insan hayatı böyledir. Herkes sırayla yönetir ve yönetilir. Bu nedenle, sabit ve kalıcı bir otorite yoktur, aksine karşılıklı, geçici ve her şeyden önemlisi gönüllü bir otorite ve astlık ilişkisi alışverişi vardır."

Liderlik hakkındaki bu nokta, John Comerford'ın Peckham deneyini konu alan 'Bilinmeyen Sağlık' (Health the Unknown) adlı kitabında iyi bir şekilde ifade edilmiştir:

"Bu çağ, yapay liderliğe o kadar alışmıştır ki, liderlerin eğitim veya atama gerektirmediği, aksine koşullar gerektirdiğinde kendiliğinden ortaya çıktığı gerçeğini kavraması zordur. Peckham Merkezi'nin serbest ortamında üyelerini inceleyen gözlemci bilim insanları, bir üyenin belirli bir anın ihtiyaçlarını karşılamak için içgüdüsel olarak nasıl lider haline geldiğini ve yine içgüdüsel ancak resmi olmayan bir şekilde nasıl lider olarak kabul edildiğini defalarca görmüşlerdir. Bu tür liderler, Merkezin akışı gerektirdiği şekilde ortaya çıkıp kayboluyorlardı. Bilinçli olarak atanmadıkları için, amaçlarını tamamladıklarında bilinçli olarak devrilmiyorlardı da. Üyeler, liderlerine ne hizmetleri sırasında ne de sonrasında, sundukları hizmetler için özel bir minnettarlık göstermiyordu. Rehberlikleri yararlı ve istedikleri sürece onun yol göstericiliğini takip ediyorlardı. Yeni bir deneyim onları yeni bir maceraya çağırdığında, bu macera da kendi kendiliğinden liderini ortaya çıkaracaktı, veya özgüvenleri o kadar yükseldiğinde, herhangi bir zorunlu liderlik biçiminin onlar için bir kısıtlama olacağı zaman, pişmanlık duymadan ondan uzaklaşıyorlardı. Bu nedenle, uygun koşullarda kendi haline bırakılan bir toplum, kendini kendiliğinden ifade ederek kendi kurtuluşunu sağlar ve dayatılmış liderliğin taklit edemeyeceği bir eylem uyumu elde eder"

Tüm bunların tatlı mantığına aldanmayın. Bu anarşist liderlik konsepti, etrafınıza baktığınızda görebileceğiniz gibi, sonuçları itibarıyla oldukça devrimcidir; çünkü her yerde bunun tam tersi bir konseptin işlediğini görürsünüz: hiyerarşik, otoriter, ayrıcalıklı ve kalıcı liderlik. Bu iki zıt yaklaşımların iş örgütlenmesi üzerindeki etkileri hakkında çok az karşılaştırmalı çalışma mevcuttur. Bunlardan ikisinden daha sonra bahsedeceğim; bir diğeri, mimarlık ofislerinin örgütlenmesi hakkında olup, 1962'de İngiliz Mimarlar Enstitüsü için 'Mimar ve Ofisi' (The Architect and His Office) başlığıyla hazırlandı. Bu raporu hazırlayan ekip, tasarım sürecine yönelik, farklı çalışma yöntemleri ve örgütlenme biçimleri ortaya çıkaran iki farklı yaklaşım tespit etti. Bunlardan birini otokratik kontrol biçimleriyle karakterize edilen merkeziyetçi olarak kategorize ederken, diğerini ise 'fikirlerin serbestçe aktığı gayriresmî bir atmosfer' olarak adlandırdıkları şeyi destekleyen dağınık olarak adlandırdılar. Bu, mimarlar arasında çok canlı bir konudur. Resmi bir görevle savaş sonrası İngiliz mimarisinin en önemli başarısı olan okul inşaat programının sponsorluğuna yardımcı olan Bay W. D. Pile, bir inşaat ekibi üyesinde aradığı özellikler arasında şunu belirtir: 'Benim hiyerarşik olmayan iş örgütlenmesi dediğim şeye inanması gerekir. İş, star sistemi üzerine değil, repertuvar sistemi üzerine kurulmalıdır. Ekip lideri, çoğu zaman ekip üyesinden daha genç olabilir. Bu ancak, önceliğin en iyi fikre ait olduğu ve kıdemli kişiye değil de ortaklaşa kabul gördüğü zaman kabul edilir.

Ve en büyük mimarlarımızdan biri olan Walter Gropius, "bireyin yaratıcı içgüdülerini bastırmak yerine serbest bırakacak olan, insanlar arasında işbirliği" tekniği olarak adlandırdığı şeyi ilan eder. Böyle bir tekniğin özü, bir patronun otoriter yönlendirmesi yerine bireysel inisiyatif özgürlüğünü vurgulamak ve üyelerinin sürekli bir karşılıklı alışverişiyle bireysel çabaları senkronize etmektir...

"Bu bizi anarşist teorinin bir diğer köşe taşı olan endüstrinin işçiler tarafından kontrolü fikrine götürür. Birçok kişi, işçi kontrolünün çekici bir fikir olduğunu, ancak modern endüstrinin ölçeği ve karmaşıklığı nedeniyle gerçekleştirilemez (ve dolayısıyla uğruna mücadele etmeye değmez) olduğunu düşünür. Onları aksine nasıl ikna edebiliriz? Değişen itici güç kaynaklarının endüstrinin coğrafi yoğunlaşmasını nasıl modası geçmiş hale getirdiğini ve değişen üretim yöntemlerinin büyük sayıda insanın yoğunlaşmasını nasıl gereksiz kıldığını belirtmenin yanı sıra, belki de insanları büyük ölçekli endüstride işçi kontrolünün uygulanabilir bir önerme olduğuna ikna etmenin en iyi yolu, lonca sosyalistlerinin 'aşındırıcı kontrol' olarak adlandırdığı başarılı örneklere işaret etmektir. Bunlar, geleneksel endüstriyel yapı içinde işledikleri için kısmi ve etkileri sınırlı olmak zorundadır, ancak yine de çoğu insanın sahip olduklarını inkar ettiği bir örgütlenme kapasitesine işçilerin sahip olduğunu gösterirler.

Bunu, modern büyük ölçekli endüstrideki yakın tarihli iki örnekle açıklayayım. Bunlardan ilki, Coventry'de uygulanan 'gang sistemi'ydi ve sanayi ve yönetim mühendisliği profesörü Amerikalı Seymour Melman tarafından 'Karar Alma ve Verimlilik' (Decision-Making and Productivity) adlı kitabında anlatılmıştır. Melman, benzer bir ürün olan Ferguson traktörünün Detroit ve İngiltere'nin Coventry şehrindeki üretimini detaylı bir şekilde karşılaştırarak, 'üretim üzerindeki yöneticilik hükmüne gerçekçi alternatifler olduğunu göstermeyi' amaçlamıştır. Gang sisteminin işleyişine dair anlattıkları, Coventry'li bir mühendislik işçisi olan Reg Wright tarafından Anarchy dergisindeki iki makalede doğrulanmıştır.

Melman, 1956'da satılan Standard'ın traktör fabrikası için şöyle yazıyor: "Bu firmada, şunları aynı anda göstereceğiz: binlerce işçi, geleneksel anlamda neredeyse hiç denetim olmadan ve yüksek verimlilikle çalıştı; İngiliz sanayisindeki en yüksek ücret ödendi; yüksek kaliteli ürünler, yaygın olarak makineleşmiş tesislerde makul fiyatlarla üretildi; yönetim, işlerini alışılmadık derecede düşük maliyetlerle yürüttü; ayrıca, örgütlü işçiler, üretimle ilgili karar alma süreçlerinde önemli bir rol oynadı."

Üretim işçilerinin bakış açısından, 'gang sistemi insanları takip etmek yerine, malları takip etmeyi sağlar.' Melman, yöneticilik karar alma sistemini karakterize eden 'yırtıcı rekabeti', işçilerin karar alma sistemiyle karşılaştırıyor; bu sistemde 'karar alma sürecinin en belirgin özelliği, nihai otoritenin bizzat işçi gruplarının elinde olduğu ortaklaşa karar alma sürecidir.' Tanımladığı şekliyle gang sistemi, G. D. H. Cole'un savunduğu kolektif sözleşme sistemine çok benziyor. Cole, bu sistemin 'çalışan grubu ortak bir girişimde, kendi ortak gözetim ve kontrolleri altında birbirine bağlayacağını ve işin yapılma yöntemi üzerindeki dışarıdan dayatılan bir disiplinden onları kurtaracağını' iddia ediyordu

İkinci örneğim yine, Tavistock Enstitüsü tarafından 1950'lerin sonlarında yapılan, E. L. Trist'in 'Örgütsel Seçim' (Organisational Choice) ve P. Herbst'in 'Özerk Grup İşleyişi' (Autonomous Group Functioning) adlı kitaplarında rapor edilen farklı iş örgütlenmesi yöntemlerine ilişkin karşılaştırmalı bir çalışmadan geliyor. Önemini, bu kitaplardan ilkinin açılış sözlerinden anlayabiliriz: 'Bu çalışma, birlikte çalışmanın yeni bir yolunu geliştirmek, yapmak istedikleri değişikliği planlamak ve bunu pratikte test etmek için bir araya gelen bir madenci grubunu konu almaktadır. Sektörde 'kompozit çalışma' olarak bilinen bu yeni tür iş örgütlenmesi, son yıllarda Kuzey-Batı Durham kömür sahasındaki birçok farklı ocakta kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Kökleri, geçen yüzyılda görev bölümü, statü ve ödeme farklılığı ve dışsal hiyerarşik kontrole dayalı iş tekniklerinin tanıtılmasıyla neredeyse tamamen yerini kaybetmiş olan daha eski bir geleneğe dayanmaktadır.' Diğer rapor, çalışmanın '40-50 üyeden oluşan oldukça büyük birincil iş gruplarının, yüksek verimlilikte istikrarlı bir durumu sürdürebilen, kendi kendini düzenleyen, kendi kendini geliştiren sosyal organizmalar olarak hareket etme yeteneğini' nasıl gösterdiğini belirtmektedir. Yazarlar, sistemi anarşist düşünceyle olan ilişkisini gösteren bir şekilde şöyle tanımlıyor:

"Kompozit iş örgütlenmesi, kömür madenciliğinde yer alan tüm operasyon döngüsünün tam sorumluluğunu grubun üstlendiği bir örgütlenme olarak tanımlanabilir. Grubun hiçbir üyesinin sabit bir iş rolü yoktur. Bunun yerine, madenciler devam eden grup görevinin gerekliliklerine bağlı olarak kendilerini görevlere dağıtırlar. Teknolojik ve güvenlik gerekliliklerinin sınırları içinde, kendi görevlerini organize etme ve yürütme biçimlerini geliştirme konusunda özgürdürler. Bu konuda herhangi bir dış otoriteye tabi değildirler, grubun içinde de biçimsel bir yönetsel liderlik işlevini üstlenen hiçbir üye yoktur. Geleneksel uzun ayak madenciliğinde kömür çıkarma görevi, her biri farklı oranda ücret alan farklı ekipler tarafından yürütülen dört ila sekiz ayrı iş rolüne bölünmüşken, kompozit grupta üyeler artık yaptıkları herhangi bir görev için doğrudan ödeme almazlar. Bunun yerine, kapsamlı ücret anlaşması, ekip tarafından üretilen ton başına kömürün müzakere edilen fiyatına dayanır. Elde edilen gelir, ekip üyeleri arasında eşit olarak bölünür"

Alıntıladığım eserler, verimlilik ve endüstriyel örgütlenme uzmanları için yazılmıştı, ancak içerdikleri dersler, işçi kontrolü fikriyle ilgilenen insanlar için açıktır. Otonom grupların kendilerini büyük ölçekte ve karmaşık görevler için örgütleyebildiği gösterilmiş olsa da, başarılı bir şekilde koordinasyon sağlayabilecekleri gösterilmemiştir itirazıyla karşılaştığımızda, bir kez daha federatif ilkeye başvururuz. Çok sayıda otonom endüstriyel birimin birleşip (federate) faaliyetlerini koordine etmesi fikrinde tuhaf hiçbir şey yoktur. Avrupa'yı dolaşırsanız, çeşitli işletmeler arasında özgürce varılan anlaşmalarla koordine edilen, merkezi bir otoritesi olmayan bir düzineden fazla demiryolu sisteminin -kapitalist ve komünist- hatlarından geçersiniz. Dünyanın herhangi bir yerine mektup gönderebilirsiniz, ancak dünya çapında bir posta otoritesi yoktur - farklı posta otoritelerinin temsilcileri sadece yaklaşık her beş yılda bir kongre düzenler.

Sanayi örgütlenmesine yönelik bu ara sıra yapılan deneylerde, suça ve bağımlılığa ilişkin sorunlara yeni yaklaşımlarda, eğitim ve topluluk örgütlenmesinde ve hastanelerin, akıl hastanelerinin, çocuk yuvalarının ve benzeri kurumların 'kurumsal olmaktan çıkarılmasında' birbiriyle çok ortak noktası olan ve örgütlenme, otorite ve hükümet hakkındaki genel kabul görmüş fikirlere karşı çıkan eğilimler gözlemlenmektedir. Kendi kendini organize eden sistemlere vurgu yapan sibernetik teorisi ve otomasyonun nihai sosyal etkileri hakkındaki spekülasyonlar, benzer bir devrimci yöne işaret etmektedir. Örneğin, Ad Hoc Üçlü Devrim Komitesi'nin raporu üzerine yorum yapan George ve Louise Crowley (Monthly Review, Kasım 1964) şunu belirtir: 'Otoritesiz işleyen bir toplum varsayımını, tanrısız düzenli bir evren varsayımından daha az mantıklı bulmuyoruz. Bu nedenle, anarşi kelimesi bizim için düzensizlik, kaos veya kargaşa çağrışımları taşımıyor. Meşakkatten kurtulmuş ve evrensel refahın rekabetçi olmayan koşullarında yaşayan insancıl insanlar için anarşi, basitçe toplumun uygun halidir.' Britanya'da, Profesör Richard Titmuss, sosyal fikirlerin önümüzdeki yarım yüzyılda teknik yenilikler kadar önemli olabileceğini belirtiyor. Anarşizmin sosyal fikirlerinin: otonom grupların, kendiliğinden oluşan düzenin, işçi kontrolünün ve federatif ilkenin, etrafımızda uygulamada gördüğümüz otoriter, hiyerarşik ve kurumsal sosyal felsefeye geçerli ve gerçekçi bir alternatif oluşturan tutarlı bir sosyal örgütlenme teorisi oluşturduğuna inanıyorum. Kropotkin, 'İnsanların, Devlet'in bürokrasi aracılığıyla yerine getirdiği toplumsal işlevler için yeni örgütlenme biçimleri bulmaya mecbur kalacağını' ilan etmiş ve 'bu yapılmadığı sürece hiçbir şey yapılmamış olacaktır' diye ısrar etmiştir. Sanırım bu yeni örgütlenme biçimlerinin ne olması gerektiğini keşfettik. Şimdi onları uygulamaya koymak için fırsatlar yaratmalıyız.

https://www.yeryuzupostasi.org/2025/10/14/bir-orgutlenme-kurami-olarak-anarsizm-colin-ward/
________________________________________
A - I n f o s Anartistlerce Hazirlanan, anartistlere yonelik,
anartistlerle ilgili cok-dilli haber servisi
Send news reports to A-infos-tr mailing list
A-infos-tr@ainfos.ca
Subscribe/Unsubscribe https://ainfos.ca/mailman/listinfo/a-infos-tr
Archive http://ainfos.ca/tr
A-Infos Information Center