A - I n f o s
a multi-lingual news service by, for, and about anarchists
**
News in all languages
Last 40 posts (Homepage)
Last two
weeks' posts
The last 100 posts, according
to language
Castellano_
Català_
Deutsch_
Nederlands_
English_
Français_
Italiano_
Polski_
Português_
Russkyi_
Suomi_
Svenska_
Türkçe_
The.Supplement
First few lines of all posts of last 24 hours ||
of past 30 days |
of 2002 |
of 2003 |
of 2004
Syndication Of A-Infos - including
RDF | How to Syndicate A-Infos
Subscribe to the a-infos newsgroups
{Info on A-Infos}
(tr) [anarsistiletisim] anarşizmir'den bir kaç yazı..
From
girdap <unthatow@yahoo.com>
Date
Mon, 12 Jul 2004 17:14:00 +0200 (CEST)
---------------------------------------------------------------
A - I N F O S H A B E R S E R V İ S İ
http://www.ainfos.ca/
http://ainfos.ca/index24.html
---------------------------------------------------------------
anaşist haber bülteni, anarşizmir'in 9. sayısından yazılar ve izmir
inciraltı lagünü ile ilgili bir haber...bültenin basıma hazır formatını http://www.anarsizmir.da.ru adresinden
download edebilirsiniz...BASİRETSİZLİĞİN EVRENSEL TARİHİ VE YENİ UMUTLAR…
Geride bıraktığımız Nato Zirvesi'nin dünyanın efendileri ve ezilenleri
açısından sonuçları epeyce tartışmaya değer. Bu tartışma içerisindeki
yerimizi başka bir değerlendirme yazısına bırakıp, zirve dolayısıyla
yapılan protesto gösterileri ve karşı çıkış tarzlarına dair bir dizi
eleştiri yapmaya çalışacağız bu yazıda.
Düzenleyicileri ve destekleyicileri de karşı çıkanlar da aylar öncesinden
hazırlanmaya başladılar zirve için. Düzenleyicileri ve destekleyicileri
açısından dünyanın militarizasyonun meşrulaştırılması ve yeni hegemonya
konseptlerinin ortaya serilmesi yönleriyle önemliydi bu organizasyon.
Karşı çıkanların ise, kapitalizme ve onun savaş aygıtlarına direniş ve
ezilenlerin isyanı yönünden bir duruş sergilemeleri önemliydi. İşte biz bu
duruşun yeterince sergilenemediği ve büyük oranda direnişin politikaya
feda edildiği kanaatindeyiz.
Aylar öncesinden ilan edilen 'İstanbul Nato'ya mezar olacak!', 'İstanbul
Nato'ya kapıları kapıyor!' gibi iddialarla yola çıkanların çoğu
militarizmi ve adaletsizliği teşhir edip onlar karşısında eziklik
göstermeyecekleri ve ezilenlerin özgürleşmesi mücadelesine katkıda
bulunacakları yerde, kendi korkaklıkları-nın ve hamasetlerinin altında
ezilip kaldılar. Devletin dayatmaları doğrultusunda davranıp, zaten tutsak
alınmış bir şehrin isyanını cılızlaştırdılar. Gerçekten çok renkli olmakla
gösteriş, her koşulda çatışmacı olmakla çatışmadan kaçınmak arasında belli
belirsiz bir direniş sergilenebildi ancak.
Sıkıyönetimden daha beter koşullar altındaki bir şehirde, bir de toplu
taşıma aracında bomba patlatmak gibi bir aymazlık yaşan-mışken, daha
fazlasını beklemek saf dillik olurdu. Tutsak edilmiş bir şehrin insanları,
başka şehir ve ülkelerden gelenlerle birlikte yine de bir şeyler yapmaya
çalıştılar. Herşeye rağmen, Yaklaşık 50 bin kişi toplandı Kadıköy'de.
Günler boyunca polis saldırılarını ve başka riskleri göze alarak,
tepkilerini göstermeye çalıştılar kendilerince. 'Bu kente yalnızlık
çöktüğü zaman sevda kuşanıp yollara düşen-ler'in neler
yaptıklarını/yapmaya çalıştıklarını ve ne yapamadıklarını gördük.
Oradaydık. Burada devletin kuşatma ve saldırıları dışında başka bazı
nedenlerin de eylemleri gölgelediği kaatimizi ve bunun nedenlerini ortaya
koymaya çalışacağız.
HAZİRANDA ÖLMEK KORKUSU!
Türkiye'nin bir çok şehrinde gereçekleştirilen protesto gösterilerinin
ardından, direniş gösterileri asıl olarak 27 Haziranda istan-bul'da
yapılacak büyük miting ve arkasından kırmızı hattın zorlanmasına
yoğunlaştırılmıştı. Bunların büyük çoğunluğu da çatşmacı solundan yasal
partilere, islamcılardan liberallere, yeni muhalilereden anarşistlere
kadar koordineli olarak eylemek üzerine kurulmuş-tu. İstanbul'daki büyük
mitingin Vatan Caddesi'de yapılacağı da günler öncesinden duyuruldu. Ancak
polisin 'miting Vatan Caddesi'de olursa kan çıkar' tehtidi karşısında TKP,
KESK ve DİSK başta olmak üzere ve TKP'nin girişimiyle Kadıköy'e alındı.
Yani '96 1 mayısın-da devletin kan akıtarak geri aldığı ve bu miting hariç
hiç bir mitinge izin vermediği ve muhtemelen bundan sonra da vermeyeceği
bir alana. İstanbul'un kapılarının bulunduğu ve zirvenin yapıldığı Avrupa
Yakası'nın karşısına. Ulaşımın hemen tamamıyla kısıtlanıp, mitinge
katılacak binlerece kişinin ulaşamayacağı bir yere. Çünkü miting Avrupa
Yakası'nda bir yerde yapılırsa efendiler daha fazala rahatsız olurdu.
Örneğin Vatan Caddesi olmadıktan sonra, neden Çağlayan'ın kabul edilmediği
bir muamma. Ama bize göre polisin tehtidinden dolayı epeyce geri adımlar
atanlar, Çağlayan'da daha fazla insanın toplanma ihtimalini ve oranın
kırmızı bölgeye yakınlığı dolayısıyla onbinlerece insanın oraya doğru
yürüme ihtimalinin yüksekliğini biliyorlardı. Çağlayan'a yakın bölgelerde
üslenen çatışma-cı sol da gücünün gölgelenebileceğini hesap ederek orada
diretmemiş olabilir. Sol klasik mantığı doğrultusunda, Çağlayan'da ortaya
çıkabilecek spontan bir durumdan dolayı, genel olarak, 'kitlelerini
kontrol edemeyecekleri' kaygısıyla hareket etmiş olabilir.
Daha bir çok faktör eklendiğinde, sonraki günlerede gerçekleştirilecek
eylemler için çok iyimser bir hava kalmamışken, 28 ve 29 haziranda polisin
basın açıklaması için izinli ilan edilmiş alanlarda daha toparlanma
olamadan ve gık çıkmadan doğrudan saldırmaya başlaması ve neredeyse hiç
bir grubun bir B Planının olmayışı, direnişi zayıflattı. Yani tertip
komitelerinin basiretsizliğinin üstüne bir de ters köşe durumu yaşandı.
Bir tek Okmeydanı bölgesindekiler kısmen hazırlıklıydı. Burada saatler
boyu barikat çatışmaları ve bunun üstüne yaralanmalar ve gözaltıları oldu.
Koordinasyonsuzluk sonucu birbirleriyle buluşamayan ve kuşatma altında
olan gruplar, çoğunlukla fazla bir şey yapa-madan dağıldılar ve kırmızı
hat hiç bir noktadan zorlanamamış oldu. Okmeydanı Grubuyla Mecidiyeköy'de
buluşamadan galonlarca biber gazıyla ve sopalarla dağıtılan ya da bunun
üzerine bölgeye doğru hareket edemeyen diğer gruplar, Taksime yöneldiler.
ÖDP'ye rağmen Taksim'e kırmızı hattın bulunduğu yöne doğru çıkan ÖDP'li
gençlere bir grup anarşist destek verdi ve çıkan çatışmada birkaç polisin
yaralanmasından sonra, sivil polisler anarsistlerin arkasından ateş etti
ve gözaltılar oldu. Ardından anarşistler antimilitaristler ve Barış
Anneleri'nden oluşan bir grup tarafından desteklenen 2 kişi total ret
açıklaması yaptı Galatasaray'da. Bu sırada polis kuşat-ması altında olan
ve çeşitli ülkelerden gelen insanlardan oluşan anarşistler, diplomatik
noktalar dahil olmak üzere yazılamalar yap-tılar ve sık sık polis
müdahalesiyle karşılaştılar. Bunun akabinde, TKP mitingi Kadıköy'e
yönelttiği gibi, kortejini de kırmızı hattan Galatasaray'a doğru yöneltti
ve burada 'eylemlerini' bitirerek İstanbul'un kapılarını Kara Deniz
sahillerinde aramaya gittiler. Plajın altında kaldırım taşı bulunmadığını
bilmeyen var mı?
İki gün boyunca eylem yapmaya çalışan gruplar ve sivil-resmi polis dışında
hemen hiç kimsenin bulunmadığı İstiklal Caddesi ve civarında pazartesi
akşamı ÖDP'nin pankart ve bayrak açacak başka grupları istemediği bir
meşaleli yürüyüşünün ardından eylem günü sona erdi. TKP'ye teşekkür eden
polis, ÖDP'li gençlere saldırmış olmasından dolayı da özür diledi.
(Dileriz ki, bu kırmızı hattı delmeye çalışan ÖDP'li genç arkadaşlar
tarafından bir sataşma olarak algılanmaz. Lafımız polisin özürlerini
ilettiği, gençleri dizginleme telaşında olan parti kurmaylarına.)
Ertesi gün önce Nato ve Bush Karşıtı Birlik'in, sonra da KESK'in basın
açıklamalarının olacağı Galatasaray Meydanı, saatlerce kuşatma ve
çatışmaya sahne oldu. Bir önceki gün hunharca saldırılan gruplara yine
saldırıldı. Biber gazını pek seven polis neredeyse üçte birini
anarşistlerin oluşturduğu birkaç yüz kişilik kalabalığı, yine galonlarca
biber gazı ve sopa kullanarak dağıttı. Göstericilerin arkasından ateş eden
polis, gaz bombası attıkları bi evin de yanmasına neden oldu. Yüzlerce
kişi (polislerin kendileri de dahil) biber gazı ve sopalarla yaralandılar.
Toparlanmaya ve eylem yapmaya çalışan gruplarla sivil-resmi polisler,
saatler boyu birbirlerini kollaya-rak Beyoğlu'nun ara sokaklarını ve ana
caddeyi arşınladılar. Bu kadar çatışmanın ardından Küresel BAK'ın TÜYAP
önünde gerçekleş-tirdiği Barış Buluşması, sönüklüğü ve moral bozukluğu
dolayısıyla yarıda kesildi. İyice zıvanadan çıkan polis, aynı yerde
çeşitli ülke-lerden anarşistlerin minyatür kale futbol oyununu bile sonuna
kadar izledi.
Bütün bunlar olurken 14:30 sıralarında 3 anarşist-antimilitaristin
gerçekleştirdiği ve ayrıntılarını ileriki sayfalarda okuyacağınız, kırmızı
bölgeye en yakın gerçekleştirilebilen etkinlik olan silah araması eylemi,
biraz olsun moral verdi bize. Bir de Greenpeace'in Boğaz köprüsüne pankart
asma eylemi vardı ki, evlere şenlik. Gerçekleştirilmesi itibariyle güzel
olan eylem, pankartta yazılı olan 'nükleer silahlar Nato'dan çıkarılsın'
sloganıyla midelerimizdeki safra miktarını artırmaktan başka bir işe
yaramadı.
Militarizme ve onun dünyadaki ana çetesi olan Nato'ya, bunun dolayımıyla
savaşlara, sömürüye ve adaletsizliğe dikkat çekmesi beklenen gösterilere
solun basiretsizliği sonucu; solun büyük çoğunluğunun 'gündemi biz
belirleyelim ve boy gösterelim de nasıl olur-sa olsun' eğilimi damgasını
vurdu. Gerçekten antimilitarist olmayan birçok grubun, düzen ve ona isyanı
iki tarafın çatışmacı güçle-rinin boy ölçüşmesine ya da uzlaşmasına
indirgeyen tarzları arasında epey gümbürtüye gitse de başkaları da vardı.
Çeşitli eylemlerde sayıları 50 ile 400 arasında değişen, çok deneyimleri
olmasa da bir arada bulunmaya gayret eden, emir komuta ilişkisinin
zorlama-sıyla değil, ahlaki ve 'politik' sorumluluk duygusuyla eylemeye
çabalayan, risklere ve çeşitli çekincelere rağmen alanlarda olan bir grup
vardı ve biz de oradaydık. Nato Karşıtı Özgürlükçü Koordinasyon ve Kara
Blok diye anılıyorlardı. Çeşitli ülkelerden ve şehir-lerden gelen
insanlardan oluşuyorlardı. Şiddet karşıtı ve yanlısıyla, ekoljik mücadele,
antimilitarizm, feminizm, ilkelcilik, sınıf müca-delesi gibi alanlara
ağırlık verenleriyle bütün eksikliklerine rağmen birlikte eylemeye
çalıştılar/çalıştık. Farklı renklerimiz de vardı ama, ortak rengimiz
karaydı. Bir çoklarının yalanlarla ve şanlı direniş efsaneleriyle süsleme
çalışacağı zirveye karşı direnişler sıra-sında, biz de elimizden
geldiğince, efendileri rahatsız etmeye çalıştık. Kimi zaman
gerçekleştirebildik eylemlerimizi, kimi zaman da geri çekilmek zorunda
kaldık. Sokaklarda neredeyse göstericilerden başka kimsenin olmadığı
yerlerde halkın yardımcı olmaya çalı-şması da yüreklerimize su serpti.
Farklı eğilimler ve eyleme tarzları dolayısıyla sorunlar da yaşamadık
değil. Ama bunları çözmek için de yaşamak gerekiyordu. Türkiye'nin bir çok
yerinden, ayrıca Polonya, Yunanistan, İtalya, Makedonya, Almanya ve
Amerika'dan yoldaşlar olarak, dünyanın kara yazısını yazma mücadelesindeki
yerimizi biraz daha belirginleştirdik kanatindeyiz. Sınırların, sınıfların
ve savaşların olmadığı, adil ve özgür bir dünya için, bütün yer küreyi
vatan belleyen anarşistler olarak birbirimizin varlığından mutluluk
duymanın ve tanımanın, dayanışmanın ve becerebildiğimiz kadar doğrudan
eylemenin coşkusunu yaşadık.
Yapamadıklarımızın burukluğuna saplanıp kalmadan, yeni örgütlenme ve
eylemler için sınır tanımayan yoldaşlar olarak, dağıldık yeniden dünyanın
çeşitli yerlerine. Yeniden buluşmayı diledik. Anarşistlerin her yeni
buluşması, özgür bir dünyaya biraz daha yaklaş-mak demektir çünkü.
_________________________________________________________
Bir Kısa Yol Hikayesi
İstanbul'a gidişimizin ufak da olsa edinimleri oldu biz izmirli-ler
açısınıdan ;
İlk olarak beklenen sayıda araç olmamasından kaynaklı bir çok kişi garip
bakınmalar ve yer arama telaşı içersindeydi konak belediye önünde, biz de
keza diğerleri gibi bir yer bulma istenci içindeydik, telefonarla
birbirimizi yitirdiğimizde bulmak, otobüs-lerin ne durumda olduklarına
dair gözlemler ve diğer bir sürü şeyle beraber aranırken nihayet
bulabildik bir otobüs ve hemen yerleştik, artık kalkmayı bekliyorduk
yapılan espri ve konuşma-larla, belki de tarihimizin ilk radikal ve
birleştirici eylemi niteliği-nde olacağı için heyecanlıydık (en azından
ben öyleydim), saat 22:00 civarında otobüsler yola koyuldu. bazı
arkadaşlarca abar-tıldığı gibi 250 otobüs değildik, en fazla 30 bilemedin
35 belki o kadar da değildi, o an bile bir kuşku duymaya başlamıştım.
Ne-rede beklenen 100.000 kişi. izmir gibi bir yerden bile sendikalar ve
kitle örgütleri, sol örgütler topu topu 30 otobüs, eh ne yapa-lım bir
şekilde nicelik ve nitelik gibi şeylerle kısa süreli bir anti-depresan
düşünceden sonra hafif bir yol seyrine kapıldık. İzmir-den hareket eden
arkadaşların hepsi uykudaydı, hemen hemen demek lazım çünkü önümde ve
yanımda konuşlanan dostlar benden ötürü uyuyamadılar, varsın uyumayalımdı
benim için ama onlar için belki de biraz baş ağrıtıcıydı, ağır aksak
ilerlerken Balıkesir'den kalkacak otobüslerle birleşme düşüncesi kimden ve
nereden çıktıysa çıktı, uygulanmaya geçildi(hay geçmez olaydık)
Balıkesir'in içersinde 3 otobüsle buluşulduktan sonra tekrar yola düşüldü,
ama bütün otobüslerin daha doğrusu otobüslerin çoğu-nun izlediği yol
yerine biz ve bir diğer otobüs Balıkesir'in içer-sinden çevreyoluna girip
sanayi sitesinin önünden geçmek sureti ile konvoya katılmaya karar
vermişti, ve sanayi sitesinin önünde karşılama ve bekletme komitesini
bulduk, saat 01:30 civarında otobüsten indik ve asıl düşünceleri
geciktirme olan bir çevirme-nin ortasında kaldık, değişik ve sürüsel
tepkiler eşliğinde yak-laşık iki buçuk saat bekledik ve o an Balıkesirin
olası eylemlilik süreci sonrası (devrim) bile uzak durulması gereken bir
yer olduğu kanısına vardık, isimler alınıp bekleyen insanlara yeterince
Balıkesir iğrentisi işlediği emin olduğu anda bu kez askerler geldi
çevirmeye ve ağırlamaya destek için, görünürde olası bir saldırı yoktu ama
hem bize gözdağı hem de militarizmin iğrenç gece uykusu saldırılarından
birini yapmak üzere hazır bulunuyorlardı, beklediğimiz sürenin sonunda
kimlikler dağıtıl-maya başlandı. ilginçtir ki ciklet çiğnemeler eşliğinde
iğrenç bakışlara devam edebiliyorlardı, ve tutanakta yazanlar Saat 1.38
civarında durdurulan otobüs ve içinde aşağıda adı bulunan yolcuların
hiçbirinde suç ve suç unsuru bulunamamıştır, halbu ki sokağa çıkmamız göz
altı nedeni, nefes almamız yargısız infaz-dır. bunları düşünürek imtina
ettim ve ettik. yola koyulduğumuz-da insanların dışarda soğuktan
beklemekten kaynkalı ya da oluşan gergin ortamların sonundaki havayı
kırmak için yaptıkları gibi birileri saçmalamaya başladı, bu kişi de
sağolsun şöförümüz dü soy adından devrim yaratıp, oğlunu askere göndermeme
ardından polis olursa eve almama gibi olasılıklar üreterek geceyi
şenlendirdi ve herkesi kahkahalara boğdu, saat 9 civarında feri-bota
binildi ve bir çok dost için istanbula ilk geçişleri olduğundan her
dönemeçten sonra çıkan kenti İstanbul sanma paranoyası atladıldıktan sonra
10 civarlarında kadıköye varılmış oldu... Yola koyulmayı eyledik, birlikte
olmayıda eyledik, pek fazla yapacak şeyimiz var daha, Huzur için isyan
etme zamanıdır. Anarşiyle Kalın... [Ö.Ö - edge_chaos@hotmail.com]
ek: ayrıca bizden kimlikleri geri aldığımıza dair imza atmamızın istendiği
belgede, aracın 10 dakika bekletildiği, yani tüm arama tarama ve ruhsal
olarak tartaklanma işleminin 10 dakika sürdü-ğü yazmaktaydı. biz ise 2,5
saat bekletildiğimizi düşünüyorduk, meğerse gecenin bir yarısı soğukta
beklerken zaman geçmiyormuş.. ki 10 dakika bize 2,5 saat gibi gelmiş..
yada onlar bizi 2,5 saat eylettikleri için çok 'eğlenmiş' olmalılar ki
zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar ve 2,5 saati 10 dakika olarak
değerlendirdiler… [girdap]
_________________________________________________________
İnciraltı lagününe dolgu ve moloz tehditi
İzmir'in en eski doğal yapılarından birisi olan İnciraltı lagünü, moloz ve
dolgun yığınının altında kalmak üzere...
IZMIR - Binlerce yıllık doğal gelişim sonucu oluşan ve birçok bitki ile
canlıya doğal yaşam alanı sağlayan 562 bin metrekarelik İnciraltı lagünü,
dolgu ve moloz tehditiyle karşı karşıya. 1998'de birinci derece doğal SİT
alanı kabul edilen ve Özfatura döneminde doldurulmaya başlanan İnciraltı
lagününün ekolojik karakteri bozulmak üzere. kentin en güzel doğal yapısı
olması gereken lagünün çevresinde yüzlerce yılda oluşan sulak alan
bitkilerinin önemli bölümü kurumuş durumda. Lagünün çevresin-deki tarım ve
sera alanları ise eski otobüs depo-su olarak kullanılıyor, her gün yeni
dolgular yapılıyor.
İnciraltı'nda binlerce yıllık doğal gelişim sonucu oluşan ve 1998'de 1
Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü'nce 1.
derece doğal SİT alanı olarak kabul edilen lagün, İzmir Büyükşehir
Belediyesi'nce adeta dolgu, moloz, eski otobüs deposu olarak kullanılıyor.
İzmir'in en güzel doğal alanlarından sayılan İnciraltı lagünü, dolgular
nedeniyle, yüzlerce yılda oluşan sulak alan bitkilerine de mezar olmak
üzere.
Halka kapalı
Halka açık olması gereken İnciraltı lagününün, "Yasak bölge, girilemez"
şeklindeki bir tabelayla halka kapatılması da dikkat çekiyor. Burhan
Özfatura'nın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, büyük bölümü
doldurulan ve üzerine araba yolları, otoparklar, basketbol sahaları, golf
alanları, çocuk oyun parkları inşa edilen İnciraltı lagünü, kentin en
güzel doğal yapısı olarak ilgi bekliyor. Piriştina döneminde üzerinde
hiçbir tasarrufta bulunulmayan İnciraltı lagünü ve üzerinde milyarlarca
lira para harcanarak inşa edilen sosyal alanlar, adeta çürümeye terk
edildi.
Sulak alan bitkileri yok oluyor
Piriştina döneminde de, İnciraltı lagünü çevresinde oluşan sulak alan
bitkileri, üzerine dolgu yapılarak yok edildi. Yüzlerce yılda oluşan ve su
kalitesini sağlayıp filtrelemek, balıklar için yumurtlama alanları
oluşturmak, tehlike altındaki türler için habitat oluştur-mak, nesli
tükenen kuş türlerine doğal yaşam alanı sağlamak gibi görevleri olan sulak
alan bitkileri, belediyenin dolgu çalışmalarının altında kalmış durumda.
Dünya kamuoyunda sulak alanların korunmasının gerekliliği artık ülkesel
bir sorun olmaktan çıkıp uluslararası bir boyut kazanmışken, İzmir
Körfezi'nin en eski sulak alanlarından birisi olan İnciraltı lagünü, ciddi
bir dolgu tehditiyle karşı karşıya.
Yönetmeliğe aykırı
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği'nde sulak alan-ların en az 5
kilometrelik çeperinin "tampon alan" olarak değerlendirilmesi gerektiği
belirtilmesine karşın, İnciraltı lagününün çevresi, adeta eski otobüs
deposu ve dolgu alanı olarak kullanılıyor. Iskartaya çıkartılmış eski
belediye oto-büslerinin, tankerlerin İnciraltı lagünü çevresinde
depo-landığı gözlerden kaçmıyor. Ayrıca lagünün çevresindeki seraların ve
tarım alanları, yüksekliği 10 metreye varan dolgu alanları haline
getiriliyor.
Yönetmelik ne diyor?
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği'nin 15. maddesinde, "Sulak alan
koruma bölgelerine çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses artığı
çamurları dökülemez" deniliyor. Ayrıca yönetme-liğin 13. maddesinde "Sulak
alan koruma bölgelerinde, kuşların barınması ve üremesi için yeni
habitatlar oluşturmak amacıyla ağaçlandırmalar yapılabilir" denirken,
İnciraltı lagününe yer altı sularını kurutucu özelliğiyle bilinen
okaliptüs ağaçları dikiliyor. Yönetmeliğin 6. maddesinde ise "Sekiz
hektardan daha büyük doğal sulak alanlar doldurulamaz ve kurutulamaz.
Sekiz hektar-dan daha küçük doğal sulak alanların kurutulması ve
dolduru-lması Bakanlığın iznine tabidir" deniliyor.
Sulak alanlar neden korunmalı?
Ülkemizde uzun yıllar bataklık kavramıyla eşleştirilen sulak alanların son
yıllarda bu konuda duyarlı çevre kuruluşlarının da yoğun çalışmaları
sonucu kamuoyu tarafından çevresel önemi anlaşılmış ve bir çok önemli
sulak alan koruma altına alınmıştır.
Dünya kamuoyunun da gündeminde olan sulak alanların korunmasının
gerekliliği artık ülkesel bir sorun olmaktan çıkıp uluslar arası bir boyut
kazanmıştır. Ekolojik denge küçük bir ekosistem için nasıl önemliyse
kozmopolit bir sistem olan dünyamız içinde oldukça önemlidir.
1971 yılında birçok ülke tarafından imzalanan Ramsar Sözleşmesi sulak
alanların korunması yönünde atılmış önemli bir adımdır. Tüm sulak
alanların korunmasına birincil öncelik sağlanması, sulak alan
ekosistemlerindeki biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi yönünde gerekli
önlemlerin alınması bu görüşmeler sonucunda karara bağlanmıştır.
Ramsar ile başlayan bu süreçte gelişmiş Avrupa devletlerinin öncülüğünde
Avrupa Yaban Hayatı Koruma Sözleşmesi İsviçre'nin Bern kentinde
imzalanmıştır. Bunu takiben Rio Uluslararası Çevre Sempozyumu'nda da sulak
alanların korunması yönünde yararlar alınmıştır.
İlk olarak 1971 yılında görüşülen Ramsar Sözleşmesi'ne Türkiye 1993
yılında imza atmıştır . [anarşizmir]
Bölge ile ilgili resimler..
- http://www.geocities.com/anarsizmir_2004/inciralti02.jpg
- http://www.geocities.com/anarsizmir_2004/inciralti15.jpg
[anarsistiletisim email listesinden]
*******
****** A-Infos Haber Servisi ******
Anarşistlerle ilgili ve anarşistleri ilgilendiren haberler
******
BİLGİ: http://ainfos.ca/org http://ainfos.ca/org/faq.html
YARDIM: a-infos-org@ainfos.ca
ÜYELİK: lists@ainfos.ca adresine e-posta'nın ana
kısmında "subscribe listeadı eposta@adresiniz"
içerikli e-posta atın. Üyelikten çıkmak için ise
"unsubscribe listeadı eposta@adresiniz" içerikli mail
atın.
Tüm listeler için seçenekler: http://www.ainfos.ca/options.html
A-Infos Information Center